BAŞİSKELE
GİYİM KUŞAM

Yörede giyim kuşamın dünü, bugünü:

Yörenin giyim kuşamı Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönem ile çevre kültürlerin etkisinde kalarak çeşitlilik gösterir.

Karadeniz erkek kıyafetleri:

Tarihi Karadeniz kıyafetlerini tarihçi Ekrem Koçu şu şekilde anlatır:

...Yüzyıllar boyunca Anadolu’nun Ünye’den Hopa’ya kadar uzanan Karadeniz yalısı halkının gemicilik ile geçinenleri ile yalı boyu gerisindeki dağlı köylülerin kendilerine has bir kılık ve kıyafeti ola gelmişti; baştan ayağa kapkara gayetle tipik bir giyim kuşam olup Laz kıyafeti diye anıla gelmiştir. XVI. ve XVII. yüzyıllarda korsan ve dağ haydudu kılığı iken giderek o yalının bütün gemicileri ile dağ köylülerinin sırtında görülmüştür. Başa, üstlüğe bağlanmayan müstakil kara bir kukuleta geçirilir; başlık, kara puşu veya kukula isimleri ile anılır; bu kukuletanın gayetle uzun iki ucu, kukuletanın üstünden sarık gibi dolanarak uzun kulaklı bir düğümle Trabzon kadın, erkek eski giyimi bağlanır; o düğüm kulakları kukuletaya, başlığa kendine has bir manzara verir. Sırtta, gömlek ve mintan üstüne bir kara cepken giyilir; bu cepkene yelek de denilir; uzun kollu olup kolların üst kısmı dar, alt kısmı geniş, hatta bazen yırtmaçlı olup yenler bilek üstüne kolayca kıvrılır. Cepkenin göğsünde bazen sağlı sollu iki fişeklik cep yapılır. Kışın cepkenin altına ve mintanın üstüne omuzdan ilikli kara bir zıbın yelek giyilir; cepkenin önü bu zıbın yelek üstüne kavuşuk kapanır. Bacaklara zıbka denilen kara bir potur giyilir. Buna Laz poturu, Laz donu da denir. Zıbka bir iç donu üstüne giyilir ve iç donu gibi bele uçkur ile bağlanır, kalçadan ayak bileğine kadar bacağa sımsıkı yapışır fakat ağı körüklüdür. Yüze yakın kırma ile yapılan bu körüklü ağ, zıbka giymiş kimsenin bacaklarına tamamen çıplak bir insanın bacak hareketindeki mutlak serbestliğini temin eder. Zıbkalı bir gemici veya dağlı dilediği gibi koşar, zıplar, atlar, tırmanabilir. Bele karaya boyanmış hafif bir pamuk kuşak sarılır, kuşağın üstüne geniş bir meşin kemer bağlar, bu kemerin gümüşten yapılmış yaprakçıklar, dilcikler halinde sarkıtılmış bir sıra süsü vardır. Hallice olanlar beş altı kolan halinde uzun bir gümüş saat kösteği takarlar, boyundan geçme bu uzun kösteğin ucundaki iri bir koyun saati kuşakta muhafaza edilir.


Gemiciler yazın daima yalın ayak olurlar, karaya çıkar iken ayaklarına çapula denilen kendilerine mahsus ayakkabılarını giyerler, kışın ayağa yün çorap giyilir. Dağlılar ise kış ve yaz ayaklarına salenk giyerler. Salenk hem mest hem çizme, çapula gibi bu yalı halkına mahsus bir ayakkabıdır. Başlık kukula, zıbın- yelek, cebken-yelek ve zıbka kara çuhadan, bazen kalın ve yüzü parlak saten bezden yapılır ve hepsi yine kara şeritten zırhlarla süslenir.

Başiskele ve çevresinde, Osmanlı Dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında başa başlık, puşu, kukula ve sarık giyilirdi. Şapka devriminden sonra ise şehir ve kasabalarda mecburen şapka giyilmeye başlandı.1945-60 yılları arasında daha çok Karadeniz kökenliler arasında bir ara başa beyaz patiska mendil bağlama modası yaygınlaştı. Bu mendilin bir ucunda genellikle nakış işleme olurdu.

Sonraları mendil modası kaybolup siyah namaz takkesi moda oldu. Bilahare de tepesi kukuletalı renkli yün takkeler giyilmeye başlandı. Şapka daha çok kasabaya inince giyilirdi.

Eskiden ayaklarda kadın erkek çarık giyerken 1950’li yıllardan itibaren kara lastik giyilmeye başlandı.

Ayağa giyilen kara lastikte halk tarafından tutulan iki marka vardı: Derby, Gıslaved. Herkes bu markaları arardı. Ekonomik durumu iyi olmayanlar daha ucuz olan Trabzon lastiğini giyerdi. Çarığın en iyisi hasıllı çarık bayramlık olarak giyilirdi. Bazı kişilerin nadir de olsa ayakkabısı olurdu. Buna iskarpin denirdi. Fakat iskarpini 1950’li yıllara kadar çok az sayıda kişi giyebildi.

Bu yörede tüm erkekler Cumhuriyetten önce alttan şalvar giyerdi. Daha sonra yaşlılar şalvar giymeye devam etse de gençler pantolon giymeye başlamışlardı. Üste ise önceleri yakasız sonraları yakalı gömlek giyilirdi. 1960’lı yıllarda hazır giyim 1970’li yıllar kadar gelişmemiş, yaygınlaşmamıştı. O dönemde küçük mahalle terzileri ön plandaydı.


Yörenin erkek kıyafetlerini şu şekilde özetleyebiliriz:

Şalvar: Arka ağı ve üst kısmı bol, dizden aşağısı dar olan bir giysidir. Beline ip ya da lastik geçirilen şalvarın yan dikişleri yırtmaç ve paça ağızları sutaşı ile temizlenip süslenmektedir. Genelde siyah bir mintanla giyilirdi. 1970’li yıllara kadar yöre yaşlıları bu şalvarın biraz daha geniş şeklini giymişlerdi. Halen bazı sofu diyebileceğimiz genç ya da yaşlılar dizden aşağısı, zıpkada olduğu gibi, dar olmayan şeklini giymektedir.

Yelek: Yelekler model olarak ekseriyetle kolsuz, sıfır yaka ve önden çift düğmelidir. Sol göğüs hizasında ve etek bölümlerinde cepler bulunur. Yeleğin arka kısmı öne nazaran daha bol olur. Bu bolluk arka kısma enlemesine tutturulmuş olan bel kemeri veya bağcıkla ayarlanabilirdi. Bir ara yelek giymek çokça rağbet görmüş adeta moda haline gelmişti.

Ceket: Boyu yelekten daha uzun olan ceketler önden yakalı ve düğmeli olurdu. Kolları düz ve uzundu. Her iki yanda cepleri vardı. Kenar kısımları sutaşı ile süslenebilmekteydi.

Başluk: Başa sarmak için dar ve uzun bir bez parçasından yapılan başlıktı. Buna kukulata da denir. Bu kıyafetin yörede kullanımı çok eskidir. Eski Bahçecik ve Yuvacık beldelerinde 1940’lara kadar kullanıldığı görülür. Herkes kendine has bir yöntemle bağlanır, çoğunlukla her iki yanına kulaklıklar bırakılırdı. Renkler çoğunlukla haki olur ve elbiseye uydurulurdu. Kılık kıyafet devrimiyle bu giyecek de kaybolmuştur.

Mintan: Önceleri boğaza kadar düğmeli, yakasız gömlek olarak giyildi. Daha sonraları bugünkü gibi yakalı gömlek giyilmeye başlandı.

Atlet: Kollu iç çamaşırı. 1950’den önce feretiko denilen tezgâhlarda dokunarak elde edilmiştir. Feretiko keten, kendir dokumasıdır. Yörede 1940’lara kadar kısmen bazı ailelerde vardı. Yaygın değildi.

Fanala: Kadın ve erkek giysisidir. Eskiden kadınlar beyaz yünü eğerek zevkle ve maharetle bu giyecekleri dokurdu. Örnekli bu dokuma kazaklar, hem kadın hem erkek için önemli bir kıyafetti. Çeşitli örnekleri olanları vardı. Bazıları önden açık düğmeli, bazıları kollu olurdu.

İşdoni: Paçalı külot da denir. Erkekler içten beyaz uzun, dizin biraz altına kadar bu donu giyerlerdi. Kadınlar ise daha uzun, çoğu dizlerinin çok altına hatta topuğuna kadar bu donu giyerlerdi. Bel lastiği olmadığı dönemlerde bunlar uçkur denilen şeritlerle içten büzyü ile bele bağlanarak giyilirdi. Uçkur çözmek deyimi bundan kalmadır.

Kilotlu Pantolon: Paçaları dize kadar dar, üst kısmı sağdan ve soldan bele kadar geniş olan pantolondur. Dar olan kısım düğmelerle açılır ve kapatılırdı. Bu kıyafet 1955’lere kadar bir ara moda oldu, kullanıldı, sonra kalktı.

Pantolon: Yörede 1940’lardan sonra çok değişmeyen bir moda ile pantolon giyilmiştir. Ancak eskiden giyilen pantolonlar daha genişti. Çoğu terzi ölçüsü ile yaptırılırdı.

Kongoş: İneklerin diz derilerinden hemen herkesin yapabildiği basit çarığa denirdi. Aşağıda resimde görüldüğü gibi ham deri ayak şeklinde geniş kesilir, çarık ipi denilen iple kenarları büzülür, aynı iple özel bir bağlama şekliyle ayağa bağlanırdı. 1950’li yıllarda lastiğin yaygınlaşmasından sonra kırsal kesimde de kullanımı giderek azalmıştır.

Yün Çorap: Dört cağla dokunan, uzun veya yarım biçimli yün çoraptır. Bunlarda kadın erkek çorabı olarak dokunurdu. Çeşitli örneklerle işlenirdi. Kadın erkek kıyafeti olarak yün çorap yaygındı.

Hasıllı Çaruk: Hasıllı deriden ancak ustaların yapabildiği kaliteli çarıktır. Daha çok eskiden çarşı pazarlarda giyilmiştir.

Mes: Yaşlıların çorap üzerine giydikleri, ayakkabı içine soktukları deriden yapılmış giyecektir. Halen kullananlar vardır.

Çizme: Önceleri deriden yapılan ve zenginlerin dize kadar uzanan daha uzun şekliyle giydiği bir çeşit ayakkabı olup sonraları lastikten yapılmaya başlandı ve ekonomik gelişme ile beraber herkes tarafından giyilir oldu. Lastikten yapılan bu ayak giysileri daha çok kışın giyilirdi. Çünkü eskiden bu yörenin yollarındaki çamurdan kolay kolay yürünmezdi.

Hedik: Karda batmamak için lastik ayakkabıya bağlanarak giyilen ve ahşaptan yapılan bir karda yürüme aletidir. Daha çok kalın kestane çubukları ateşte ısıtılarak oval şekilde bükülür, özel şekilde altta ızgara biçimli iplerle ayağa bağlanır. Lastik ayakkabı altında derin karın varlığı süresince karda batmamak için giyilirdi


Erkek üst eşyası ve aksesuarları:

Köstek: Genellikle yelek üzerine asılan üç sıra gümüş saat zinciridir.

Piçak: Korunmak ya da çeşitli işlevler için kın içerisinde saklanan kesici delici alettir. Bu bıçaklar genellikle birleştirilmiş iki tane kın içinde belde taşınırdı. Kınına da kini denirdi. Çift bıçak şeklinde taşınan bıçakların birinin ucu sivri büyük, diğerinin ise küçük ve yuvarlak olurdu. Bu bıçakların en meşhurları sürmene bıçaklarıydı. 1960’lı yıllara kadar yörede yaygın olarak belde taşınmıştır.

Saat: Cep saati oldukça eski bir zaman ölçüm aletidir. Bunlar erkeklerin yelek cebinde taşınırdı. Meraklıların köstek denilen süslü uzun zincirleri olurdu. Cep saatlerinin tamamı zemberekli ve kurmalıydı. Bir ara Serkisof ve D.D.Y marka olanları tutulmuştur. Daha sonraları Omega cep saati tutulan bir marka olmuştur. 1950’den sonra yavaş yavaş kol saatleri gençler arasında moda olmuş ve yaygınlaşmıştır. Onlarda da ilk tutulan marka Nacar markasıdır. Ancak yaşlılar cep saati kullanmaya uzun yıllar devam etmiştir.

Cüzdanlar: Hemen herkesin parası olsun olmasın bir meşin cüzdanı olurdu. Daha önceleri bazı yaşlıların bel kayışında takılı olarak arka cebinin üstünde taşınırdı.

Çakılar: Yaşı biraz geçkinler çakısız gezmezlerdi. Gençlerin bıçak takımına karşılık; yaşlılar çakı taşırlardı. Bu çakıların özel meşin kılıfları olur, çakılarını kılıfla kayışlarına takarlardı.

Kadın kıyafetleri:

Yörenin bilhassa kırsal kesiminde kadın giyim ve kıyafetleri uzun yıllar çok fazla bir değişikliğe uğramamıştır. Yani kadın erkek modası çok yavaş bir seyir takip etmiştir denilebilir.

Kadınlar, önceleri bele kayışlı çeşan dolandırırlar, buna dolayluk derlerdi. Üst kısmında peştamal tabir edilen yine Rize’den getirilen bir örtü örtülürdü. Sonraları uzun yıllar altta siyah kumaştan büzgülü eteklik, içten entari, başa ise çeşan ya da peştamal giyilmişti. Şehre giderken ise başta atkı denilen yünden dokuma, renkli kayışlı ve uzun bir başörtüsü giyilirdi. Dağ köylerinde yaşlı kadınlar hala bu örtünme şeklini kısmen benimserler. Çarşıda pazarda düğünde ise önceleri çarşaf yaygındı. 1960’lı yıllardan itibaren bu giyecek giderek terk edilmeye başladı. Artık çarşıda pazarda manto giyilmeye başlandı. Genç kız ya da kadın, hatta çocuk başı bile her devirde kapalı ve tam örtülü olmuştur. Kadınların özel günler için şatafatlı özel bir kıyafeti yoktu.

Kadınların ayaklarında ise erkeklerdeki lastiğin bir benzeri önü daha açık olanı giyilirdi. Bir ara bele yün kuşak sarılması moda olduysa da çok tutulmadı. Bu modanın Acara Gürcülerinden ya da Trabzonlu kadınlardan geçtiğini sanılmaktadır.

Yörede eski kadın giysileri:

Çember: Kenarları işlemeli, sade, renkli veya motifli başörtüsüdür. Genellikle peştamal, çeşan, atkının altına giyilen bir kadın örtüsüdür.

Atkı: Yukarıda ifade ettiğimiz gibi daha çok yaşlı kadınların bilhassa kasaba ve şehre indikleri zaman kullandığı büyük yün başörtüsüdür. Bu örtü renklidir. Bordo, kahverengi, lacivert, yeşil renkleri vardır ve çubuk desenlidir.

Çeşan: Eskiden 1950’li yıllara kadar Karadenizli kadınlar arasında yaygın olarak bele sarılarak kullanılan, daha sonraları genç kızlar arasında baş örtmede kullanılan, ince çubuk desenli bir başörtüsüdür.

Kara peştamal: Uzun yıllar, yaşı geçkin kadınların kullandığı, kenarları siyah çubuk desenli, kırmızı ve kara renklerde peştamallar vardı. Buda çeşanın bir çeşidiydi.

Tor kuşağı: Tor kuşağı tezgâhında özel bir iplikten dokunan geniş kemerdir.

Kontra: Kundura, deri ayakkabıdır. Genellikle zengin kadınların giyebildiği topuksuz ayakkabıdır.

Lastik: 1950-1970 ve daha sonraki dönemlerde bilhassa köylerde yaygın olarak uzun yıllar giyilen ayakkabıdır. Derby, Gizlaved markaları meşhurdur. Trabzon lastiği çeşitleri vardır. Bunlar daha ucuz olan cinsleridir. Kara lastik giyenlere seyrek de olsa halen rastlanır.

Ferace: Balkan göçmeni ve bazı yörelerimizin kadın kıyafetidir. Baştan aşağı siyah giyilir buna yeldirme de denmektedir.

Kadın süs eşyaları:

Eskiden ve günümüzde de kadınların yaygın süs eşyası altındır. Altına her devirde süs eşyası ve ekonomik araç gözü ile bakılır. Eskiden evlenmeden önce çok az genç kızın altın süs eşyası olurdu. Ancak evlenen her genç kıza bir çift altın küpe mutlaka alınırdı. Bu gelenek hala devam eder. Yörenin eski kadın süs eşyaları ve takılarını şu şekilde özetlenebilir:

Beşibirlik: Kurdeleyle bağlanarak yakaya takılan altın süs eşyasıdır. Bunlar Osmanlı altın paralarıydı. En çok tutulan Reşat altınıydı. Küçük ve büyük Reşat altını kulplanarak boğaza takılırdı.

Yuzuk (yüzük): Parmaklara takılan ziynet eşyasıdır.

Küpe: Hemen hemen her kadın veya kızın, iyi ya da kötü küpesi vardı. Evlenince mutlaka altın küpe takarlardı.

Kaleçi: Daha çok çocukların süslenmesinde ya da sevilen veya nazar değmemesi istenilen hayvanların boğazlarına takılan süs eşyasıydı.

Bilezikler: Yöredeki altın bileziklerin kullanılması beşibirliklerden sonra moda olmuştur. Bu bilezikler 22 ayar altından yapılmadır. Bu moda halen devam etmektedir.

Kadın Kol Saati: Yörede 1960’lara kadar kadınların saat takma alışkanlığı yok sayılırdı. Bu da o dönemde diğer takılar gibi ekonomiyle yakından ilgilidir. Daha sonraları moda oldu.

Çeyizler: Genç kızlar evlenmeye hazırlık olarak kanaviçe üzerine karyola, kırlent, perde örtüsü işlerlerdi. Bazıları maharetli olur adeta sanat eseri sayılabilecek işlemeler ortaya koyardı.

Translate »